Akdeniz Ağaç ve Orman
Ürünleri Üreticileri Derneği

0535 954 09 11

Akdeniz Orman Ürünleri Üreticileri Derneği (AKOD) Başkanı Tarık Ciğer;

“Yangından daha tehlikeli olan böceklenmedir”

 

Akdeniz Orman Ürünleri Üreticileri Derneği (AKOD) Başkanı Tarık Ciğer, yaşanan yangınlar sonrasında bir daha böylesi felaketlerle karşılaşmamak için yetkililerin gereken önlemleri alması gerektiğini söyledi.

 

Yaklaşık 191 noktada yangın çıktığını ve Türkiye'nin bunlara hazırlıksız yakalandığını kaydeden Ciğer, "Konuşulacak çok şey var. Gerek teknik, gerekse sosyal olarak çok şey konuşulabilir ama, asıl önemli olan konu bundan sonrası için alınması gereken önlemler olmalı. Önümüzdeki yıl aynı felaketi yaşamak istemiyorsak, yaşadıklarımızdan ders çıkartıp, her türlü tedbiri almak zorundayız" diye konuştu.

 

Arazözler bölgeye giremedi

Türkiye'nin geçen yıllara oranla 5 kat daha fazla orman yangını ile karşı karşıya kaldığını hatırlatan AKOD Başkanı Tarık Ciğer, "Akdeniz havzası içerisine baktığımız zaman, en çok yangından etkilenen ülke Türkiye oldu. İkinci sırada Yunanistan, sonrasında da İtalya geliyor. Ülkemizin yüzölçümünün yüzde 31'i ormanlık alan. Kaba bir hesapla, en fazla ormanlık alana sahip 4.ülke Türkiye'dir. Bu anlamda yaşadığımız felakete baktığımızda, Türkiye'nin orman içi yolları zamanında yapılmış olsaydı, yangınlara müdahale daha seri bir şekilde olabilirdi. Elbette yollar yapılıyor, ancak benim bahsettiğim karayolu vasıtasıyla yol yapımı. Arazözlerin yangın bölgesine girememesinden dolayı birçok ormanlık alan telef oldu.

 

Milli görev olarak görmeliyiz

Şimdi önümüze bakmamız lazım. Yanan bölgelerde bir an evvel kesim işleminin başlaması gerekiyor. Nihayetinde hepsi milli servettir ve ekonomiye kazandırılmalıdırlar. Yangını hiç kimse arzu etmez ancak, bu durumu yaşadık ve bir an önce kendimizi toparlamak zorundayız. Sanayicisi, bürokrasisi ve ülkemizi yöneten yöneticilerin de olduğu bir konsorsiyum ile, ülkemiz ormanlarındaki bu siyahlaşmayı bir an evvel kaldırmak zorundayız.

 

Bu durumu sadece ticari olarak düşünmemek gerek. Milli bir görev olarak algılamalıyız. Yangından daha tehlikeli olarak bizi bekleyen şey, bu ağaçların 3 ay, en fazla 4 ay dayanabilecekleridir. Bundan sonra kurtlanma ve böceklenme başladığı zaman, ormanlarımızı bu felaketten nasıl kurtarırız orasını Allah bilir. Bu bilerek, görerek bir an önce önlem almak zorundayız.

Orman Genel Müdürlüğümüz bu durumun farkında. Ancak dediğimiz gibi bu durum hızlandırılmalı, gerekirse seferberlik ilan edilmelidir. Dikim yapmak kolay. Öncelik, bu alanların bir an önce kurtarılması olmalı. Geçmişte Kastamonu'da ağaçlara dadanan bir böcekle, Orman Genel Müdürlüğü tam 35 yıl mücadele etti. Benzer bir durumu yaşamak istemiyorsak, bin an önce harekete geçilmelidir.

 

Plantasyon önemli

İşin ekonomik boyutunda ise, kurtarılabilecek olan tomrukları ambalaj sektörümüz hemen kullanmalı ve tüketmelidir. Bu ekimlerle ilgili de plantasyon öne çıkıyor. Yıllardır söylüyorum, plantasyon orman alanı ahşap ambalaj, kereste sektörü, yonga levha sektörü için çabuk yetişen ürünlerdir. Bunların yetişme süreleri en fazla 15-20 yıldır. Bir insan ömründe 3-4 defa ürün alabileceği ormanlık alandan bahsediyorum.

 

Orman varlığı değerimiz arttı

Orman Genel Müdürlüğümüz, bu anlamda köklü bir kuruluşumuz. Sanıldığı gibi hantal bir kurum değil. Çok çabuk aksiyon alabilen, teknolojiyi de çabuk kullanan bir kurum. Haklarımı yemek istemem. Geçen yıla baktığımızda, pandemiye rağmen sektörel bir patlama yaşandı. Çok talep olmasından dolayı, yurt dışından da inanılmaz bir talep var. Bundan dolayı da Türkiye'nin orman varlığı değeri arttı. 100 lira olan bir ürün, bugün 200-250 liralara kadar çıktı. Biz, önceden Avustralya'dan ürün alırken, bugün Avustralya bizden ürün alıyor. Türkiye, orman ürünleri bakımından çok önemli bir pozisyona geldi.

 

İnsanlarda önyargı var

Şimdi bu yangınlardan da alacağımız çok dersler var. Birilerini yargılamak yada yermek için söylemiyorum. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. İnşallah gereken dersi çıkartır ve gerekli önlemleri bir an önce alırız. İnsanlarda bir önyargı var. Yanan yerlerin imara açılacağı, talana uğrayacağı konusunda. Geçtiğimiz yıllarda böylesi kötü örnekler olduğu için, bugün yaşadığımız yangınlara da bu şablon yapıştırılmaya çalışılıyor.

 

Bakın bahsedilen alan 12 milyon m3'lük bir yer. Burayı siz isteseniz de talan edemezsiniz zaten. Orman Genel Müdürlüğü özerk bir kurum. Kendi bütçesi olan özerk bir yerden bahsediyoruz. Dolayısıyla, kendi 1 cm2'lik ormanlık alanını dahi birilerine kaptırmayacaktır ve mücadele edecektir. Siyasi olarak yada farklı bir şekilde birilerine peşkeş çekilir düşüncesi her zaman vardır ve olacaktır. Ancak şahsi fikrim, yanan alanlarla ilgili böyle bir talanın olacağını sanmıyorum. Özellikle basın mensupları bunu sürekli gündemde tuttuğu, mercek altına aldığı müddetçe kimse buna cesaret edemeyecektir.

 

Yangından ne anlıyorsunuz?

İnsanlarda yanlış olana bir kanı da, yangından ne anladıklarıdır. Yangın denildiğinde kafalarda şömineye odun attığınızda çıtır çıtır duyulan sesi anlıyor çoğu insan. Böyle bir şey yok. Bizim ormanlarımızın çoğu iğneli ağaçtır. Sadece yaprakları yanar onların. Kalın gövdeli ağaçların gövdesinin yanması yok denecek kadar azdır. Kalın gövdeli ağaçların sadece yaprakları yanar.

Şimdi Türkiye'nin hammaddeye ihtiyacı var. Bu yüzden alanlara endüstriyel plantasyona uygun dikim yapılmalıdır. Öyle 'hadi zeytin ekelim' demekle olmuyor bu işler. Zeytin ekilecek birçok yer var, oralara bol bol dikilsin. Ancak bu yanan alanların plantasyon ekim yapılması gerekiyor.

 

Küresel ısınma nedir?

Küresel ısınma evet var. Ama küresel ısınmanın ne olduğunu tam idrak edemezseniz, bu tür felaketlerle karşılaşmaktan da kaçamazsınız. Mümkün olduğu kadar bizim, dünyadaki bu tür aksiyonları yaşayan ülkelerle yakın temasta olup, gereken tedbirleri doğru bir şekilde almamız lazım. Şunu demek doğru değil, "Ya Avustralya'da da yangın çıktı, adamlar 3 ay söndüremedi." Bu söylem, sadece sorundan kaçmaktır. Bir çözüm getirmez."

 

Kaynak: http://www.mersintercuman.com/